03-01-2013, 06:41 PM
İşte Atatürk'ün Gizli Sığınağı (Koliba)
Projleri tarafımızdan hazırlanan Ankara Söğütözü Atatürk Evi(Koliba) hakkında Can DÜNDAR tarafından 09 Kasım 2008 tarihli Milliyet gazetesi pazar ekinde kaleme alınan köşe yazısı
İşte Atatürk’ün gizli sığınağı
Ankara Söğütözü’ndeki 5 metrekarelik “Koliba”, AKP Genel Merkezi ile komşu oldu.
Ankara Söğütözü’nde bir küçük kulübe var. “Küçük”, lafın gelişi değil; gerçekten küçük... “Tek göz” derler ya; aynen öyle... Başkentin ortasındaki bu tek odalı kerpiç ev, Atatürk’ün bir dönem kendisiyle baş başa kalabilmek için yaptırdığı minik “koliba”sı...
Öyküyü Nezihe Araz’dan naklen baştan anlatalım: Yıl 1926... Gazi, Orman Çiftliği projesi üzerinde çalışıyor.
Bir akşam işi erken bitiyor; “Hadi etrafta biraz dolaşalım” diyorlar. Yürüyüş sırasında Söğütözü’nü keşfediyorlar.
Çorak kentin ortasında yeşermiş bir söğüt ormanı bulmak, Gazi’yi sevindiriyor.
Ağaçlar arasında gezerken Rumeli şivesiyle “Şu söğütlerin içinde küçücük bir ‘kolibam’ olsaydı” diyor.
Yanındakiler; “Bundan kolay ne var Paşam, iki günde yaparız” diyorlar.
“Yahu çocuklar” diyor Gazi, “burada küçücük bir koliba yapabilmek için kaç söğüt sökmemiz lazım biliyor musunuz? Ben böyle bir cinayeti işleyemem...”
Ziraat Mektebi hocalarından biri lafa giriyor:
“Paşam... Söğüt uysal ve barışçı bir ağaçtır. Kolay yeşerir, kolay büyür. Buradan sökeceğimiz söğütleri başka bir yere dikeriz, sularız, gübreleriz, bir-iki ay içinde tutar bu ağaçlar... Bu benim işim zaten.”
Gazi bir süre düşünüyor:
“Hocam” diyor, “bu işleme güveniyorsanız, ben de isterim bu denemeyi. Bir şartla: Eğer söğütleri bizzat ben sökersem ve öte yerlere bizzat ben dikersem olabilir bu iş.”
“Söğütözü sarayı”
Ertesi gün çalışma başlıyor. Ziraatçi hoca ve işçiler çalışıyor; Gazi başlarında... Bir yandan hükümet işleriyle ilgileniyor, bir yandan söğütlerin sökülüşüne nezaret ediyor.
Yer değiştiren söğütlerin suyunu veriyor.
Sonra bir Macar ustasına (yoksa Bulgar mı?) küçük kulübe ısmarlanıyor.
Gazi’nin parasıyla yapılacak kerpiç “Söğütözü sarayı” tek katlı olacak; tek odalı, tek kapılı, iki pencereli...
Çabucak bitiyor kulübe...
İçine bir şömine konuyor; bir minik sedir, bir hasır koltuk, bir küçük masa, bir sehpa ve petrol lambası...
Yere de Zübeyde Hanım’dan kalma bir Ladik halısı...
Hepsi bu...
Sonra yanına bir de hizmetli kulübesi yapılıyor; o Cumhurbaşkanı’nınkinden biraz büyük oluyor.
Ve 1920’lerin ikinci yarısından başlayarak Gazi, yalnız kalmak istediğinde gelip “koliba”sına sığınıyor.
Bahçesinde Atatürk’ün kahve içtiği bu kulübenin karşısında şimdi AKP Genel Merkezi’nin binası var.
KOLİBA’NIN BUGÜNÜ
İki bina art arda
Yıllar sonra “Koliba”yı hatırlayan, “Atatürk Evleri” (Dünya Y., 1999) araştırmasını yapan Nezihe Araz oldu.
Söğütözü’ne gittiğinde, bu küçük evi unutulmuş, bakımsızlıktan eskimiş bir halde buldu. Çevresindeki söğütler yaşlanmıştı; kimi kurumuş, kimi yıkılıp kalmıştı.
Sonra 2000 yılında Orman Bakanı Nami Çağan’ın emriyle restore ettirildi “koliba”; Milli Parklar’a bağlandı; içindeki masanın üzerine Atatürk’ün yemek takımları kondu; o yılın 29 Ekim’inde “müze ev” olarak hizmete açıldı.
Bizse, “Mustafa” belgeselinin çekimleri sırasında gittik Söğütözü’ne...
Doğrusu, Milli Parklar görevlilerinin tüm fedakarlıklarına rağmen “koliba”, pek zavallı durumdaydı.
Çevredeki otlar sararmıştı.
Kulübenin yanındaki havuz çatlamış, suyu çekilmişti.
Yanındaki iki kavak, kulübeye zarar vermesin diye kesilmişti.
Etraf yine ağaçlarla kaplıydı; ama ağaçların hemen dışında yüksek binaların muhasarası vardı.
Hangi binalar mı?
Bir plaza...
Bir hastane...
Meşhur Laila’nın yerine kurulan restoran Şahhane...
Ve hepsinden görkemlisi; AKP Genel Merkezi...
Kulübe ve onu gölgede bırakan bu dev yapı, adeta birbirinin tam tezatı...
Biri tevazuun, diğeri şaşaanın simgeleri gibi duruyorlar sırt sırta...
Hafta sonu “Saklı Bahçe”nin koruluğunda gezintiye çıkanların çoğu tesadüfen görüyorlar kulübeyi...
Burnunu pencereye dayayıp bakanlar içerdeki sadeliğe hayret ediyorlar.
İçeri girseler, duvardaki örümcek ağlarına, eşyadaki toza, vazodan çıkan izmarite de şaşacaklar herhalde...
10 Kasım’da uğrayın
10 Kasım’da Anıtkabir’i ziyarete gidenlere tavsiyem, dönüşte bir de bu ıssız “koliba”ya uğramalarıdır.
Belki oradaki sadelik, çevredeki suyu çekilmiş havuz, kesilmiş kavaklar ve kulübeyi muhasara altına almış gösterişli binalar, ziyaretçilere bir şeyler söyler.
NEZİHE ARAZ ANLATIYOR:
“Dağdan gelen bağdakini mi kovuyor?”
“Atatürk zamanında, evin olduğu alanda çalışanlar fazla gürültü yapıyormuş. Zaten çok az uyuyabilen Atatürk bu gürültülerden hiç uyuyamaz olmuş. Paşa’nın yaverleri gürültülü işçilere;
‘Ya biraz seslerinizi azaltın ya da biraz uzağa gidin’ diye rica etmişler. Ama eve yakın olan Kerim Ağa’nın tarlasında çalışanlar bu öneriden hiç hoşlanmamışlar, hatta öfkelenmişler:
‘Dağdan gelen bağdakini mi kovuyor’ diye haber de salmışlar.
Mustafa Kemal, bunun üzerine bu gürültücü takımla dostluk kurabilmek için harekete geçmiş. Ahbaplığa başlamış. Barış kurmuş. Bütün bunları hayretle seyreden kendi adamlarına da şöyle bir açıklama yapmış:
‘İşte! Türk köylüsü budur. Toprağından asla ayrılmak istemez. Öfkeleri bundandır. Ama biz anlaştık.’”
Can DÜNDAR - Milliyet
Veysel'in paylaşımından en çok dikkatimi bugün birileri tarafından talan edilen AOÇ içinde ki Söğütözü Atatürk Evi(Koliba) dikkatimi çekti. Yazıyı lütfen sonuna kadar okuyalım . Yorumlarınızı bekliyorum . Teşekkürler
Projleri tarafımızdan hazırlanan Ankara Söğütözü Atatürk Evi(Koliba) hakkında Can DÜNDAR tarafından 09 Kasım 2008 tarihli Milliyet gazetesi pazar ekinde kaleme alınan köşe yazısı
İşte Atatürk’ün gizli sığınağı
Ankara Söğütözü’ndeki 5 metrekarelik “Koliba”, AKP Genel Merkezi ile komşu oldu.
Ankara Söğütözü’nde bir küçük kulübe var. “Küçük”, lafın gelişi değil; gerçekten küçük... “Tek göz” derler ya; aynen öyle... Başkentin ortasındaki bu tek odalı kerpiç ev, Atatürk’ün bir dönem kendisiyle baş başa kalabilmek için yaptırdığı minik “koliba”sı...
Öyküyü Nezihe Araz’dan naklen baştan anlatalım: Yıl 1926... Gazi, Orman Çiftliği projesi üzerinde çalışıyor.
Bir akşam işi erken bitiyor; “Hadi etrafta biraz dolaşalım” diyorlar. Yürüyüş sırasında Söğütözü’nü keşfediyorlar.
Çorak kentin ortasında yeşermiş bir söğüt ormanı bulmak, Gazi’yi sevindiriyor.
Ağaçlar arasında gezerken Rumeli şivesiyle “Şu söğütlerin içinde küçücük bir ‘kolibam’ olsaydı” diyor.
Yanındakiler; “Bundan kolay ne var Paşam, iki günde yaparız” diyorlar.
“Yahu çocuklar” diyor Gazi, “burada küçücük bir koliba yapabilmek için kaç söğüt sökmemiz lazım biliyor musunuz? Ben böyle bir cinayeti işleyemem...”
Ziraat Mektebi hocalarından biri lafa giriyor:
“Paşam... Söğüt uysal ve barışçı bir ağaçtır. Kolay yeşerir, kolay büyür. Buradan sökeceğimiz söğütleri başka bir yere dikeriz, sularız, gübreleriz, bir-iki ay içinde tutar bu ağaçlar... Bu benim işim zaten.”
Gazi bir süre düşünüyor:
“Hocam” diyor, “bu işleme güveniyorsanız, ben de isterim bu denemeyi. Bir şartla: Eğer söğütleri bizzat ben sökersem ve öte yerlere bizzat ben dikersem olabilir bu iş.”
“Söğütözü sarayı”
Ertesi gün çalışma başlıyor. Ziraatçi hoca ve işçiler çalışıyor; Gazi başlarında... Bir yandan hükümet işleriyle ilgileniyor, bir yandan söğütlerin sökülüşüne nezaret ediyor.
Yer değiştiren söğütlerin suyunu veriyor.
Sonra bir Macar ustasına (yoksa Bulgar mı?) küçük kulübe ısmarlanıyor.
Gazi’nin parasıyla yapılacak kerpiç “Söğütözü sarayı” tek katlı olacak; tek odalı, tek kapılı, iki pencereli...
Çabucak bitiyor kulübe...
İçine bir şömine konuyor; bir minik sedir, bir hasır koltuk, bir küçük masa, bir sehpa ve petrol lambası...
Yere de Zübeyde Hanım’dan kalma bir Ladik halısı...
Hepsi bu...
Sonra yanına bir de hizmetli kulübesi yapılıyor; o Cumhurbaşkanı’nınkinden biraz büyük oluyor.
Ve 1920’lerin ikinci yarısından başlayarak Gazi, yalnız kalmak istediğinde gelip “koliba”sına sığınıyor.
Bahçesinde Atatürk’ün kahve içtiği bu kulübenin karşısında şimdi AKP Genel Merkezi’nin binası var.
KOLİBA’NIN BUGÜNÜ
İki bina art arda
Yıllar sonra “Koliba”yı hatırlayan, “Atatürk Evleri” (Dünya Y., 1999) araştırmasını yapan Nezihe Araz oldu.
Söğütözü’ne gittiğinde, bu küçük evi unutulmuş, bakımsızlıktan eskimiş bir halde buldu. Çevresindeki söğütler yaşlanmıştı; kimi kurumuş, kimi yıkılıp kalmıştı.
Sonra 2000 yılında Orman Bakanı Nami Çağan’ın emriyle restore ettirildi “koliba”; Milli Parklar’a bağlandı; içindeki masanın üzerine Atatürk’ün yemek takımları kondu; o yılın 29 Ekim’inde “müze ev” olarak hizmete açıldı.
Bizse, “Mustafa” belgeselinin çekimleri sırasında gittik Söğütözü’ne...
Doğrusu, Milli Parklar görevlilerinin tüm fedakarlıklarına rağmen “koliba”, pek zavallı durumdaydı.
Çevredeki otlar sararmıştı.
Kulübenin yanındaki havuz çatlamış, suyu çekilmişti.
Yanındaki iki kavak, kulübeye zarar vermesin diye kesilmişti.
Etraf yine ağaçlarla kaplıydı; ama ağaçların hemen dışında yüksek binaların muhasarası vardı.
Hangi binalar mı?
Bir plaza...
Bir hastane...
Meşhur Laila’nın yerine kurulan restoran Şahhane...
Ve hepsinden görkemlisi; AKP Genel Merkezi...
Kulübe ve onu gölgede bırakan bu dev yapı, adeta birbirinin tam tezatı...
Biri tevazuun, diğeri şaşaanın simgeleri gibi duruyorlar sırt sırta...
Hafta sonu “Saklı Bahçe”nin koruluğunda gezintiye çıkanların çoğu tesadüfen görüyorlar kulübeyi...
Burnunu pencereye dayayıp bakanlar içerdeki sadeliğe hayret ediyorlar.
İçeri girseler, duvardaki örümcek ağlarına, eşyadaki toza, vazodan çıkan izmarite de şaşacaklar herhalde...
10 Kasım’da uğrayın
10 Kasım’da Anıtkabir’i ziyarete gidenlere tavsiyem, dönüşte bir de bu ıssız “koliba”ya uğramalarıdır.
Belki oradaki sadelik, çevredeki suyu çekilmiş havuz, kesilmiş kavaklar ve kulübeyi muhasara altına almış gösterişli binalar, ziyaretçilere bir şeyler söyler.
NEZİHE ARAZ ANLATIYOR:
“Dağdan gelen bağdakini mi kovuyor?”
“Atatürk zamanında, evin olduğu alanda çalışanlar fazla gürültü yapıyormuş. Zaten çok az uyuyabilen Atatürk bu gürültülerden hiç uyuyamaz olmuş. Paşa’nın yaverleri gürültülü işçilere;
‘Ya biraz seslerinizi azaltın ya da biraz uzağa gidin’ diye rica etmişler. Ama eve yakın olan Kerim Ağa’nın tarlasında çalışanlar bu öneriden hiç hoşlanmamışlar, hatta öfkelenmişler:
‘Dağdan gelen bağdakini mi kovuyor’ diye haber de salmışlar.
Mustafa Kemal, bunun üzerine bu gürültücü takımla dostluk kurabilmek için harekete geçmiş. Ahbaplığa başlamış. Barış kurmuş. Bütün bunları hayretle seyreden kendi adamlarına da şöyle bir açıklama yapmış:
‘İşte! Türk köylüsü budur. Toprağından asla ayrılmak istemez. Öfkeleri bundandır. Ama biz anlaştık.’”
Can DÜNDAR - Milliyet
Veysel'in paylaşımından en çok dikkatimi bugün birileri tarafından talan edilen AOÇ içinde ki Söğütözü Atatürk Evi(Koliba) dikkatimi çekti. Yazıyı lütfen sonuna kadar okuyalım . Yorumlarınızı bekliyorum . Teşekkürler