05-16-2011, 04:13 PM
14 Mayıs 2011 Cumartesi günü, Mehmet Cihan BEy, eşi Dilek hanım, eşim Jale ve ben, havanın da güzel olması ile birlikte keyifli bir haftasonu kaçamağı yaptık.
Cihan bey ve Dilek hanım ile birlikte bir gezi yapmaktan çok keyif aldık.
Eskihisar feribot girişinde buluştuk. Hava açık ve yol açıktı. Gemlik'i 5 km geçtikten sonra, sağa Kurşunlu istikametine doğru ana yoldan çıktık.
Kendimizi birden zeytin ağaçlarının içerisinde bulduk. Kurşunlu'ya geldiğimizde denizi sağımıza, yeşil tabiatı da solumuza aldık ve yola devam ettik.
İlk molamız Kurşunlu yolunda. Kısa yolculuğun ilk çayları. Esas keyif şimdi başliyor. İlk kısa duraklama
Size bahsettiğim yolu, aşağıdaki foto ile daha bir iyi anlamışsınızdır sanırım. Dantel gibi kıyı şeridi. Harika panorama. Kurşunlu'yu geçiyoruz. Burgaz'a doğru yollandık. İkinci kısa duraklama.
Çarşaf gibi deniz ve balıkçı. Rastgele....
Gülen yüzler. Ne güzel........
Burgaz'ı geçtik ve Mudanya merkeze geldik. Kordandayız. Üçüncü kısa molamız. Solda balık lokantaları, sağda deniz.
Bu nedir diye merak edenler için hemen söyliyeyim. Tahanlı pide. Harika bir lezzet. Kahvaltıda muhteşem olur. Mudanya'da, Necati Usta'nın fırınından alıyoruz.
Bu da, cevizli, tarçınlı lokum. Her ne kadar annemin yaptığı kadar güzel olmasada, harika. Sabahları yağlı beyaz peynirle harika olur.
Bu her iki lezzetin de tadına bakıyor ve kahvelerimizi burada içiyoruz.
Mudanya'yı geçip, Tirilye'ye doğru yollanıyoruz. Fakat yola devam etmek ne mümkün. Harika manzara, bizi Mudanya çıkışında yeniden durduruyor. Dördüncü mola. Sanıyorum Trilye'ye varamayacağız.
Bulduğumuz birinin eline makineyi tutuşturup, hemen bir poz alıyoruz. Denizin harika iyot kokusu ciğerlerimizi dolduruyor.
Harika bir koy. Dilek hanım hemen yakınlarda bir evi gözüne kestiriyor ve Cihan bey'e hedef gösteriyor.
Ve nihayet, 4 moladan sonra Tirilye'deyiz. Trilye bu köyün Rumlardan kalma eski adı. Yeni adı ise Zeytinbağı. Adından da anlaşılacağı üzere her yer zeytin ağacı. Cihn bey, kıyafetinde yeni keşfettiği parçayla uğraşıyor.
Köylü pazarı. Her çeşit ev yapılmı reçel, salça, zeytin ve zeytinyağını burada bulmak mümkün.
Cihan bey, kavanozlara yakın girmiş, detay alıyor.
Çok eskiden kullanılmış olan ve devasa ağaç kütüklerden yapılmış olan, zeytinden yağ çıkartmaya yarayan pres.
Deniz kıyısında ve halen resterasyonu süren, harika konumdaki yalı. Butik otel olacakmış.
Plaj....
Trilye sahilden 3 kare. tekneler için küçük bir de barınağı var.
Çarşıya doğru giriyoruz. Bundan sonra bolca eski ev göreceğiz.
Turizmin can vermeye başladığı köyde, ihtiyaçlar doğrultusunda gelişen turistik eşye dükkanları gözümüze çarpıyor. Aşağıdaki bunlardan en dikkat çekenlerden biri.
Sokaklar temiz, evler bakımlı. Bir çoğunun önünde yada camında çiçekler var.
Dar sokaklar, yüksek girişli eski köy evleri.
Eskiden kilise olan ve Osmanlı da Camiye dönüştürülen yapı. Bir köy için çok büyük. Bakımlı ve kullanılıyor. Tabi ki, resterasyonunun nasıl ve orjinaline sadık kalınarak yapılıp yapılmadığı tartışılır.
Keşif ekibi iş başında.
Ortadaki kahve beyazlı eve dikkat. Yılların vermiş olduğu yorgunlukla, yandaki mavi boyalı eve yaslanmış. Mavi boyalı ev ise, bu eski dostu ayakta tutmaktan mömnun görünüyor.
Ara sokaklarda karşımıza çıkan ilginç ve güzel evler bizi şaşırtmaya devam ediyor.
Bir evin bahçesinde gördüğümüz bu küçük çocuğun, üç köpek ile kurduğu dostluk görülmeye değerdi.
Köyün adı Zeytinbağı olunca, zeytinyağı satan butik dükkanları çarşı içerisinde görmek olağan.... Işık, zeytinyağı şişelerinde oyunlar oynuyor.
Bizim küheylanlar kafa kafaya vermiş, denizi seyrediyor.
Oturduğumuz balık lokantasında, masaya balıktan önce getirilen zeytin ve zeytinyağı. Biz hepsini bitirdik. Bu arada, yağ şişesi yarıya kadar doluydu. Hatırı sayılır bir miktarını Cihan bey 3 ekmek darbesiyle bitirdiğini söylemeden de geçemeyeceğim.
Sanmayın ki bu yemek RayBan sponsorluğunda yapılıyor. Biz ödedik. :=)
Garsooooon. Gel bakayım. Al şu makineyi de bir resmimizi çek. Sandalyedeki Benim mont, özellikle GebzeMoto'nun reklamı olsun diye o şekilde koyulmuştur.
Sohbet harika, keyifler yerinde, az sonra karnımız doyacak, yüzler gülüyor.
Önce salatalar. Çok taze ve lezzetli.
Deniz börülcesi ve semizotu salatası harika.
Cihan bey'ler mezgit söyledi. Harika görünüyorlardı. Bir porsiyon ile en açım diyen bile doyardı.
Biz ise jale ile birlikte Minekop söyledik. 1,4 kg. Yedik. sadece kılçıkları kaldı.
Fakat fotoğraf yok. Bakıp da bitarafınız şişer, sonra günahınıza girmiş olmayalım diye koymadım.
(Öyle acıkmışız ki, balıkları görünce fotoğraf çekmeyi unutup, direk dalmışız)
İsteyene bira, isteyene çay.
Dönüş yolundan önce, biraz enerji. Güveçte cevizli sıcak tahin.
Dönüşe geçtik. Kurşunlu sahilde gün batmadan durduk. Akşam kahvelerimizi burada yudumladık. Dönüşteki ilk molamız.
Kurşunlu sahilde gün batımı. Deniz sabah olduğu gibi hala çarşaf.
İki direk, iki insan...
Dönüşte ikinci ve son molamız. Gemlik- Orhangazi arasında, mola yerinde. Burada Cihan bey ve Dilek hanım ile vedalaşıyoruz. Fakat şimdilik ayrılmıyoruz.
Yalova girişindeki ışıklara kadar birlikte motor sürüyoruz.
Yalovada ayrıldık. Cihan beyler, Yalovadan feribota binmek üzere ayrıldılar. Biz ise, Topçular feribot iskelesine doğru yollandık.
Son moladan sonra, öne Cihan bey geçti. Bir daha öne geçmesine izin vermeyeceğim. Ben 110 - 120 gider iken acaba hızlımıyım diye düşünürken, son moladan sonra Cihan bey ibreyi direkt olarak 140 a dayadı.
Güzel bir gün geçirdik. Benzer gezileri sizler ile tekrarlamak dileğiyle.
Mehmet KUTAY
Cihan bey ve Dilek hanım ile birlikte bir gezi yapmaktan çok keyif aldık.
Eskihisar feribot girişinde buluştuk. Hava açık ve yol açıktı. Gemlik'i 5 km geçtikten sonra, sağa Kurşunlu istikametine doğru ana yoldan çıktık.
Kendimizi birden zeytin ağaçlarının içerisinde bulduk. Kurşunlu'ya geldiğimizde denizi sağımıza, yeşil tabiatı da solumuza aldık ve yola devam ettik.
İlk molamız Kurşunlu yolunda. Kısa yolculuğun ilk çayları. Esas keyif şimdi başliyor. İlk kısa duraklama
Size bahsettiğim yolu, aşağıdaki foto ile daha bir iyi anlamışsınızdır sanırım. Dantel gibi kıyı şeridi. Harika panorama. Kurşunlu'yu geçiyoruz. Burgaz'a doğru yollandık. İkinci kısa duraklama.
Çarşaf gibi deniz ve balıkçı. Rastgele....
Gülen yüzler. Ne güzel........
Burgaz'ı geçtik ve Mudanya merkeze geldik. Kordandayız. Üçüncü kısa molamız. Solda balık lokantaları, sağda deniz.
Bu nedir diye merak edenler için hemen söyliyeyim. Tahanlı pide. Harika bir lezzet. Kahvaltıda muhteşem olur. Mudanya'da, Necati Usta'nın fırınından alıyoruz.
Bu da, cevizli, tarçınlı lokum. Her ne kadar annemin yaptığı kadar güzel olmasada, harika. Sabahları yağlı beyaz peynirle harika olur.
Bu her iki lezzetin de tadına bakıyor ve kahvelerimizi burada içiyoruz.
Mudanya'yı geçip, Tirilye'ye doğru yollanıyoruz. Fakat yola devam etmek ne mümkün. Harika manzara, bizi Mudanya çıkışında yeniden durduruyor. Dördüncü mola. Sanıyorum Trilye'ye varamayacağız.
Bulduğumuz birinin eline makineyi tutuşturup, hemen bir poz alıyoruz. Denizin harika iyot kokusu ciğerlerimizi dolduruyor.
Harika bir koy. Dilek hanım hemen yakınlarda bir evi gözüne kestiriyor ve Cihan bey'e hedef gösteriyor.
Ve nihayet, 4 moladan sonra Tirilye'deyiz. Trilye bu köyün Rumlardan kalma eski adı. Yeni adı ise Zeytinbağı. Adından da anlaşılacağı üzere her yer zeytin ağacı. Cihn bey, kıyafetinde yeni keşfettiği parçayla uğraşıyor.
Köylü pazarı. Her çeşit ev yapılmı reçel, salça, zeytin ve zeytinyağını burada bulmak mümkün.
Cihan bey, kavanozlara yakın girmiş, detay alıyor.
Çok eskiden kullanılmış olan ve devasa ağaç kütüklerden yapılmış olan, zeytinden yağ çıkartmaya yarayan pres.
Deniz kıyısında ve halen resterasyonu süren, harika konumdaki yalı. Butik otel olacakmış.
Plaj....
Trilye sahilden 3 kare. tekneler için küçük bir de barınağı var.
Çarşıya doğru giriyoruz. Bundan sonra bolca eski ev göreceğiz.
Turizmin can vermeye başladığı köyde, ihtiyaçlar doğrultusunda gelişen turistik eşye dükkanları gözümüze çarpıyor. Aşağıdaki bunlardan en dikkat çekenlerden biri.
Sokaklar temiz, evler bakımlı. Bir çoğunun önünde yada camında çiçekler var.
Dar sokaklar, yüksek girişli eski köy evleri.
Eskiden kilise olan ve Osmanlı da Camiye dönüştürülen yapı. Bir köy için çok büyük. Bakımlı ve kullanılıyor. Tabi ki, resterasyonunun nasıl ve orjinaline sadık kalınarak yapılıp yapılmadığı tartışılır.
Keşif ekibi iş başında.
Ortadaki kahve beyazlı eve dikkat. Yılların vermiş olduğu yorgunlukla, yandaki mavi boyalı eve yaslanmış. Mavi boyalı ev ise, bu eski dostu ayakta tutmaktan mömnun görünüyor.
Ara sokaklarda karşımıza çıkan ilginç ve güzel evler bizi şaşırtmaya devam ediyor.
Bir evin bahçesinde gördüğümüz bu küçük çocuğun, üç köpek ile kurduğu dostluk görülmeye değerdi.
Köyün adı Zeytinbağı olunca, zeytinyağı satan butik dükkanları çarşı içerisinde görmek olağan.... Işık, zeytinyağı şişelerinde oyunlar oynuyor.
Bizim küheylanlar kafa kafaya vermiş, denizi seyrediyor.
Oturduğumuz balık lokantasında, masaya balıktan önce getirilen zeytin ve zeytinyağı. Biz hepsini bitirdik. Bu arada, yağ şişesi yarıya kadar doluydu. Hatırı sayılır bir miktarını Cihan bey 3 ekmek darbesiyle bitirdiğini söylemeden de geçemeyeceğim.
Sanmayın ki bu yemek RayBan sponsorluğunda yapılıyor. Biz ödedik. :=)
Garsooooon. Gel bakayım. Al şu makineyi de bir resmimizi çek. Sandalyedeki Benim mont, özellikle GebzeMoto'nun reklamı olsun diye o şekilde koyulmuştur.
Sohbet harika, keyifler yerinde, az sonra karnımız doyacak, yüzler gülüyor.
Önce salatalar. Çok taze ve lezzetli.
Deniz börülcesi ve semizotu salatası harika.
Cihan bey'ler mezgit söyledi. Harika görünüyorlardı. Bir porsiyon ile en açım diyen bile doyardı.
Biz ise jale ile birlikte Minekop söyledik. 1,4 kg. Yedik. sadece kılçıkları kaldı.
Fakat fotoğraf yok. Bakıp da bitarafınız şişer, sonra günahınıza girmiş olmayalım diye koymadım.
(Öyle acıkmışız ki, balıkları görünce fotoğraf çekmeyi unutup, direk dalmışız)
İsteyene bira, isteyene çay.
Dönüş yolundan önce, biraz enerji. Güveçte cevizli sıcak tahin.
Dönüşe geçtik. Kurşunlu sahilde gün batmadan durduk. Akşam kahvelerimizi burada yudumladık. Dönüşteki ilk molamız.
Kurşunlu sahilde gün batımı. Deniz sabah olduğu gibi hala çarşaf.
İki direk, iki insan...
Dönüşte ikinci ve son molamız. Gemlik- Orhangazi arasında, mola yerinde. Burada Cihan bey ve Dilek hanım ile vedalaşıyoruz. Fakat şimdilik ayrılmıyoruz.
Yalova girişindeki ışıklara kadar birlikte motor sürüyoruz.
Yalovada ayrıldık. Cihan beyler, Yalovadan feribota binmek üzere ayrıldılar. Biz ise, Topçular feribot iskelesine doğru yollandık.
Son moladan sonra, öne Cihan bey geçti. Bir daha öne geçmesine izin vermeyeceğim. Ben 110 - 120 gider iken acaba hızlımıyım diye düşünürken, son moladan sonra Cihan bey ibreyi direkt olarak 140 a dayadı.
Güzel bir gün geçirdik. Benzer gezileri sizler ile tekrarlamak dileğiyle.
Mehmet KUTAY