Gezinin kısa videosu için tıklayın https://www.youtube.com/watch?v=r-afmOu43aQ
Kışın ortasında, Kulübün 2016 yılı etkinlik takvimi hazırlanırken bu geziyi eklemiştik.. Daha o zamandan gezi rotası kısmen aklımdaydı. Diğer turlardan biraz daha farklı rotaları yapmak istiyordum. Uzunca bir zaman aralığından sonra gezi tarihi geldi çattı..
Gezi rotamız sanılanın aksine karadeniz sahilinden başlamadı. Bunun yerine iç kesimleri geçerek dönüşte sahilden doğru gelmeyi planladık. 20 Ağustos tarihinde başlayan gezimiz 7 gün sürecekti.
Geziye pek çok arkadaşım gelmek istedi ancak o gün gelip çattığında Aydın Yezer, Ersin Özdaş ve ben yola çıkmaya hazırdık..
Cumartesi sabahı yola koyulduk. İzmit sonrası petrol istasyonunda buluştuk. Burada kısa bir kahvaltı molası ve iki motorcu arkadaşın sohbetinin ardından yola koyulduk. İlk gün kat edeceğimiz mesafe oldukça uzundu.
150-200 kilometre kadar yol giderek keyifli yol üstü molaları verdik.
Toplam 740 kilometre kat ettikten sonra akşam saat 21:30 'da ilk konaklama yerimiz olan Borabay gölü / Amasya'ya ulaştık. Çadırda konaklayacağımız bu bölgeye ulaştığımızda yağan hafif yağmur bizi tedirgin etse de kısa süre sonra kesildi.
Akşam da göl kenarında semaver eşliğinde yaptığımız kampçı sohbetinin ardından çadırlarımızda uyuduk..
Sabah uyandığımızda ise ne kadar güzel bir yerde konakladığımızı farkettik : )
Göl kenarında bungalov tarzı evler ve bir de restoran bulunuyor. Oldukça keyifli ve sakin bir yer. Restoranda yaptığımız şahane bir kahvaltıdan sonra öğle saatlerine doğru bu güzel yerden ayrıldık.
İkinci gün hedefimiz Bayburt'tu. Yolda yağmur olmasını bekliyorduk ancak hava oldukça sıcaktı.. Yol boyunca geçtiğimiz küçük yerleşim yerlerine girerek insanlarla sohbet ettik. Bu da yolculuğumuza ayrı bir keyif kattı.
İkinci günün akşamında saat 7 civarında Bayburt'taydık. Konaklayacağımız oteli ayarlayıp yerleştikten sonra şehri turlamaya koyulduk. Karşıda gördüğümüz bir tepede bulunan kafede bir semaver çayı bitirdikten sonra şehrin en kalabalık olan tek caddesini 3-5 kez arşınladık. Burada da yanımıza gelen gençlerle yapılan sohbetlerden sonra odalarımıza çekildik.
İki günlük uzun ve yorucu yolculuğun ardından dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Ertesi gün yapacağımız rota her ne kadar kısa mesafeli olsa da yorucu olacaktı..
Üçüncü günün sabahında da bizi tedirgin eden yağmurun yerine pırıl pırıl bir güneş günümüzü karşıladı. Otelde yapılan basit bir kahvaltının ardıdan vakit geçirmeden yola koyulduk. Bugün gezinin esas hedef noktası olan Bayburt-Çaykara yolunu geçecektik. Ben ve benim gibi çay sevdalısı Aydın abi ile birlikte yolda konaklayıp çay içebileceğimiz yerler arayarak ilerliyorduk. Ancak çay arayışımız yerini ümitsizliğe bıraktı.. Yol üzerinde gördüğümüz yerleşim yerlerinde çay değil neredeyse insan bile yoktu : )
Tırmanışa başlamamız ile birlikte asfalt yol yerini stabilize bir yola bırakmıştı. "Bu yoldan daha kötü neresi olabilir ki?" diyen Ersin'in geçeceği yollardan haberi yoktu : )
Öğle saatlerinde ise meşhur "ölüm yolu" 'na vardık..
Bu yolun kapalı olduğunu geçtiğimiz köylerden söylemiş olsalar da bu etabı tamamlamak için 1400 kilometre yol yapılmıştı. Öyle ya da böyle bu yolu geçmeye kararlıydık.
Ve.. Devam ettik..
İnişe başladıktan sonra ne denli zor bir yola geldiğimizi farkettik. Tehlikesi bedeniyle kapatıldığını sonradan öğrendiğimiz bu yol tahminen 1-2 yıldır kapalı olduğu için pek çok küçük heyelan meydana gelmiş ve yolu kullanılamaz hale getirmişti. Yüklü ve ağır olan motorlarımız ile inişe başladığımız bu yolu tekrar geriye doğru çıkmak ise neredeyse imkansızdı.. Ancak yürüyerek ya da cross motorları ile geçilebilecek bu yolu inerken motorları dengede tutmak için verdiğimiz mücadele ile epey terlemiştik.
o karşıda görünen düz yola belki de hiç ulaşamayacaktık : )
iki buçuk saat süren 2 kilometrelik gerçek "ölüm yolu" nu tamamladığımızda ve karşı yamaçtaki yola geçebildiğimizde ise tarifsiz bir sevinç yaşadık. Sabah toprak yolda tedirgince ilerleyen üç uzun yol motorcusunun yerini birden bire kross tecrübeli üç yaramaz motorcu aldı : )
İlk yerleşim yerine ve dolayısıyla ilk çaya ulaştığımızda el ve ayaklarımızda derman yoktu..
Köy halkıyla sohbetin ve o yorgunluğun etkisinden olsa gerek, yakın zamanda içtiğim o en güzel çayın ardından yola devam ettik. Karnımız çok açtı ve yiyecek birşeyler bulmamız gerekiyordu. Köylülerin tavsiyesi ile Çaykara'da karnımızı doyurduktan sonra Uzungöl'e doğru yolumuza devam ettik. Yaklaşık 120 kilometre yol yapmıştık ama bitkin durumdaydık. Burada Kulüp arkadaşlarımızdan Ömer Pirim bizi karşıladı.
Yeri gelmişken; Uzungöl benim 90, larda 2000'lerde gelip gördüğümden çok farklı. Tamamen arap istilasına uğramış durumda. İşin kötüsü Uzungöl esnafı da tamamen kendini bu döngüye kaptırmış.. Oysa ki benim bildiğim turistler farklı ülkelerin kültürlerini de görmek için yurt dışı seyahat ederler. Burası tamamen suudileşmiş. Ben kendimi farklı bir ülkede sandım.. Sadece dükkan tabelaları değil, trafik levhalarında bile arapça yazıyor..
Fotoğraf çekmeye layık görmediğim bu yerden bir daha gelmemek üzere ayrıldım.
İstikametimiz Rize'nin Pazar ilçesiydi.
Üçüncü günümüzün akşamında Ömer'in ailesinin (buranın adına bayıldım) Haçapit'teki evine misafir olduk.
Evde Ömer'in ailesi ve yakınları ile birlikte kalabalık bir ortamda sıcak bir sohbetin içinde bulduk kendimizi. Orada yediğimiz muhlamanın ardından o güne kadar muhlama yemediğimi farkettim.
Dördüncü günümüzde dinlenmiş bir şekilde bu manzaraya uyandık
Bugün için net bir planımız yoktu. Bizi misafir eden Ömer'in rehberliğinde geziyorduk. Ömer ve Ersin motorlarının plaka işini halledecekleri için biz Aydın abi ile ayrıldık ve etrafı gezmeye başladık. Çok geçmeden kendimizi Hemşin'de bulduk : )
Ve tabi ki yine bir kahvede çay içerken..
Ömer ve Ersin'in işlerini bitirmesinin ardından yola koyulduk. Ayder yaylasında buluşacaktık. Aydın abi ile birlikte bu yol için kestirme bir yol bulduk ancak bu yol bizim krossçu damarlarımızı kabartmaya yetti. Patika sayılacak 35 kilometrelik bu yolda da kendimizi epey zorladıktan sonra Ayder'e ulaştık.
Uzungöl kadar olmasa da Ayder de eski Ayder değil. Burada da 1 saat kadar vakit geçirdikten sonra dönüş yoluna geçtik. Tekrar gelinmeyecek yerler listesine burası da eklendi..
Ayder'in yolları yeni yapılmış. Pütürlü asfalt ve mükemmel virajlara sahip. Dolayısıyla bizim ve özellikle Ersin'in harika zamanlar geçirmesini sağladı. Yolda gerçekten çok eğlendik. Aydın abi ve ben bile lastiklerin yanaklarını yedik : )
Çamlıhemşin'den tekrar kuzeye, yaylalara doğru yöneldik. Zil Kalesi ziyaretimizin ardından bir buçuk saatlik bir tırmanışın ardından Çat köyüne ulaştık.
Burada iki adet butik konaklama tesisi bulunuyor. Tesis sahibi Ömer'in akrabası olan bir yerde konaklayacaktık. Ama öncesinde güzelliğini hiç kaybetmemiş olan yaylayı ve Çat köyünü gezmeye koyulduk.
Sonrasında ise tesiste kendimizi inanılmaz keyifli yemeklere ve müziklere vurduk : )
Doğu Karadeniz'de geçen iki keyifli günün ardından beşinci günümüzde rotamızı batıya doğru çevirdik. Sahilden doğru dönüş yoluna geçme zamanı gelmişti. Beşinci günde 750 kilometre kadar yol yapıp Sinop'a varmayı hedefliyorduk.
Yayladan sahil yoluna ulaşmamız ve sahil yolunda da aşırı sıcak hava ve molalarımız nedeniyle Sinop'a varmaktan vazgeçerek Samsun'a vardık ve burada konaklamaya karar verdik. Bu yolculuk sırasında son günlerde radarları ile meşhur olan Ordu'dan geçerken önden giden Ersin'i kaybettik. Önden gitmeye devam eden Ersin beşinci günün sonunda Bafra'da akrabalarında konakladı. Biz ise Aydın abi ile birlikte Samsun'da yaptığımız kısa bir turun ardından otelimizde dinlendik.
Karadeniz kıyı şeridi tahminlerimizin aksine aşırı derecede sıcak ve nemliydi. Bu durum yolculuğumuzu biraz zorlaştırıyordu..
Altıncı günün sabahında otelde yaptığımız minik bir kahvaltının ardından Aydın abi ile birlikte hızlıca Bafra'ya ulaştık. Burada Ersin'in bize ısmarladığı aşırı güzel dondurmaların ardından Sinop'a doğru yola koyulduk.
Sıcaklık biraz düşmüş ve yolculuk fazlasıyla keyifli hale gelmişti..
Gerze girişinde benzin almak için durduğumuzda daha önce yolda bizi geçen iki motorcu arkadaş ile sohbet imkanı bulduk. Kendilerinin Sinop'ta yapılan motosiklet festivaline gittiklerini öğrendiğimizde ise konaklama planlarımızı revize ederek festivale katılmaya karar verdik. Sinop Gebze'ye uzak olduğu için Kulübün etkinlik takvimine eklenmemişti ancak festival alanına girişimiz ile birlikte bir anda uzaktan gelen kulüp olmamız nedeniyle olsa gerek, epey ilgi gördük.
Festival alanında kısa bir tur, çadır yeri seçimi ve kurulumunun ardından İnceburun'u turlamaya koyulduk.
Şehirde karnımızı doyurduktan sonra festival alanına döndük. Biraz denize girdikten sonra yağmur bize sürpriz yaptı..
Festivalde bir çok arakadaş ile tanıştık. Bunlardan biri Fahri idi. Fahri Yeşilyurt.. O da benim gibi bankacı. Ankara'dan gelmiş. Çadırlarımızı aynı yere kurduk, o da bizimle birlikte vakit geçirdi, biz festivalden ayrılana kadar bizimle birlikteydi. Biz kendisini çok sevdik.. İnşallah gezlerimizde de görüşeceğiz.
Yağmur ve gürültülü geçen, pek uyuyamadığımız gecenin ardından, yedinci günün sabahında ilk uyanan ben oldum. Sabah saat 7 gibi denize girdim ve çok keyif verdi. Festival alanında arkadaşlarla yaptığımız kahvaltının ardından yola koyulduk. Normalde küçük sahil yolundan acele etmeden 2 günde Gebze'ye ulaşmayı, uygun gördüğümüz yerlerde denize girmeyi planlıyorduk ancak hava durumunun günlerce yağmurlu göstermesi nedeniyle bu plandan vazgeçtik. Keyifli başladığımız dönüş yolculuğunda Tosya'da yediğimiz öğle yemeğinden sonra şiddetli bir yağmur bize eşlik etti.
Sadece benim yağmurluğum yoktu. Bu nedenle ben yol üzerinde bir yerlerde konaklamayı düşündüm..
Ancak bir süre sonra yağmurun etkisini kaybetmesi, ara ara yağarak geçmesi ile birlikte yine keyifli bir şekilde yola devam ettik.
Akşam saat 10 civarlarında ise hepimiz sağ salim, yorgun ve mutlu şekilde evlerimizdeydik..
Okuduğunuz için teşekkürler..
Not: 25 adetten fazla resim koyamadığım için bu kadar ile idare etmek durumunda kaldım :/
Ayrıca sınırda çok fazla vakit kaybedildiği için Batum, Tadilatta olduğu için ise Sümela Manastırı'na gidilmeyerek pas geçildi..
Kışın ortasında, Kulübün 2016 yılı etkinlik takvimi hazırlanırken bu geziyi eklemiştik.. Daha o zamandan gezi rotası kısmen aklımdaydı. Diğer turlardan biraz daha farklı rotaları yapmak istiyordum. Uzunca bir zaman aralığından sonra gezi tarihi geldi çattı..
Gezi rotamız sanılanın aksine karadeniz sahilinden başlamadı. Bunun yerine iç kesimleri geçerek dönüşte sahilden doğru gelmeyi planladık. 20 Ağustos tarihinde başlayan gezimiz 7 gün sürecekti.
Geziye pek çok arkadaşım gelmek istedi ancak o gün gelip çattığında Aydın Yezer, Ersin Özdaş ve ben yola çıkmaya hazırdık..
Cumartesi sabahı yola koyulduk. İzmit sonrası petrol istasyonunda buluştuk. Burada kısa bir kahvaltı molası ve iki motorcu arkadaşın sohbetinin ardından yola koyulduk. İlk gün kat edeceğimiz mesafe oldukça uzundu.
150-200 kilometre kadar yol giderek keyifli yol üstü molaları verdik.
Toplam 740 kilometre kat ettikten sonra akşam saat 21:30 'da ilk konaklama yerimiz olan Borabay gölü / Amasya'ya ulaştık. Çadırda konaklayacağımız bu bölgeye ulaştığımızda yağan hafif yağmur bizi tedirgin etse de kısa süre sonra kesildi.
Akşam da göl kenarında semaver eşliğinde yaptığımız kampçı sohbetinin ardından çadırlarımızda uyuduk..
Sabah uyandığımızda ise ne kadar güzel bir yerde konakladığımızı farkettik : )
Göl kenarında bungalov tarzı evler ve bir de restoran bulunuyor. Oldukça keyifli ve sakin bir yer. Restoranda yaptığımız şahane bir kahvaltıdan sonra öğle saatlerine doğru bu güzel yerden ayrıldık.
İkinci gün hedefimiz Bayburt'tu. Yolda yağmur olmasını bekliyorduk ancak hava oldukça sıcaktı.. Yol boyunca geçtiğimiz küçük yerleşim yerlerine girerek insanlarla sohbet ettik. Bu da yolculuğumuza ayrı bir keyif kattı.
İkinci günün akşamında saat 7 civarında Bayburt'taydık. Konaklayacağımız oteli ayarlayıp yerleştikten sonra şehri turlamaya koyulduk. Karşıda gördüğümüz bir tepede bulunan kafede bir semaver çayı bitirdikten sonra şehrin en kalabalık olan tek caddesini 3-5 kez arşınladık. Burada da yanımıza gelen gençlerle yapılan sohbetlerden sonra odalarımıza çekildik.
İki günlük uzun ve yorucu yolculuğun ardından dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Ertesi gün yapacağımız rota her ne kadar kısa mesafeli olsa da yorucu olacaktı..
Üçüncü günün sabahında da bizi tedirgin eden yağmurun yerine pırıl pırıl bir güneş günümüzü karşıladı. Otelde yapılan basit bir kahvaltının ardıdan vakit geçirmeden yola koyulduk. Bugün gezinin esas hedef noktası olan Bayburt-Çaykara yolunu geçecektik. Ben ve benim gibi çay sevdalısı Aydın abi ile birlikte yolda konaklayıp çay içebileceğimiz yerler arayarak ilerliyorduk. Ancak çay arayışımız yerini ümitsizliğe bıraktı.. Yol üzerinde gördüğümüz yerleşim yerlerinde çay değil neredeyse insan bile yoktu : )
Tırmanışa başlamamız ile birlikte asfalt yol yerini stabilize bir yola bırakmıştı. "Bu yoldan daha kötü neresi olabilir ki?" diyen Ersin'in geçeceği yollardan haberi yoktu : )
Öğle saatlerinde ise meşhur "ölüm yolu" 'na vardık..
Bu yolun kapalı olduğunu geçtiğimiz köylerden söylemiş olsalar da bu etabı tamamlamak için 1400 kilometre yol yapılmıştı. Öyle ya da böyle bu yolu geçmeye kararlıydık.
Ve.. Devam ettik..
İnişe başladıktan sonra ne denli zor bir yola geldiğimizi farkettik. Tehlikesi bedeniyle kapatıldığını sonradan öğrendiğimiz bu yol tahminen 1-2 yıldır kapalı olduğu için pek çok küçük heyelan meydana gelmiş ve yolu kullanılamaz hale getirmişti. Yüklü ve ağır olan motorlarımız ile inişe başladığımız bu yolu tekrar geriye doğru çıkmak ise neredeyse imkansızdı.. Ancak yürüyerek ya da cross motorları ile geçilebilecek bu yolu inerken motorları dengede tutmak için verdiğimiz mücadele ile epey terlemiştik.
o karşıda görünen düz yola belki de hiç ulaşamayacaktık : )
iki buçuk saat süren 2 kilometrelik gerçek "ölüm yolu" nu tamamladığımızda ve karşı yamaçtaki yola geçebildiğimizde ise tarifsiz bir sevinç yaşadık. Sabah toprak yolda tedirgince ilerleyen üç uzun yol motorcusunun yerini birden bire kross tecrübeli üç yaramaz motorcu aldı : )
İlk yerleşim yerine ve dolayısıyla ilk çaya ulaştığımızda el ve ayaklarımızda derman yoktu..
Köy halkıyla sohbetin ve o yorgunluğun etkisinden olsa gerek, yakın zamanda içtiğim o en güzel çayın ardından yola devam ettik. Karnımız çok açtı ve yiyecek birşeyler bulmamız gerekiyordu. Köylülerin tavsiyesi ile Çaykara'da karnımızı doyurduktan sonra Uzungöl'e doğru yolumuza devam ettik. Yaklaşık 120 kilometre yol yapmıştık ama bitkin durumdaydık. Burada Kulüp arkadaşlarımızdan Ömer Pirim bizi karşıladı.
Yeri gelmişken; Uzungöl benim 90, larda 2000'lerde gelip gördüğümden çok farklı. Tamamen arap istilasına uğramış durumda. İşin kötüsü Uzungöl esnafı da tamamen kendini bu döngüye kaptırmış.. Oysa ki benim bildiğim turistler farklı ülkelerin kültürlerini de görmek için yurt dışı seyahat ederler. Burası tamamen suudileşmiş. Ben kendimi farklı bir ülkede sandım.. Sadece dükkan tabelaları değil, trafik levhalarında bile arapça yazıyor..
Fotoğraf çekmeye layık görmediğim bu yerden bir daha gelmemek üzere ayrıldım.
İstikametimiz Rize'nin Pazar ilçesiydi.
Üçüncü günümüzün akşamında Ömer'in ailesinin (buranın adına bayıldım) Haçapit'teki evine misafir olduk.
Evde Ömer'in ailesi ve yakınları ile birlikte kalabalık bir ortamda sıcak bir sohbetin içinde bulduk kendimizi. Orada yediğimiz muhlamanın ardından o güne kadar muhlama yemediğimi farkettim.
Dördüncü günümüzde dinlenmiş bir şekilde bu manzaraya uyandık
Bugün için net bir planımız yoktu. Bizi misafir eden Ömer'in rehberliğinde geziyorduk. Ömer ve Ersin motorlarının plaka işini halledecekleri için biz Aydın abi ile ayrıldık ve etrafı gezmeye başladık. Çok geçmeden kendimizi Hemşin'de bulduk : )
Ve tabi ki yine bir kahvede çay içerken..
Ömer ve Ersin'in işlerini bitirmesinin ardından yola koyulduk. Ayder yaylasında buluşacaktık. Aydın abi ile birlikte bu yol için kestirme bir yol bulduk ancak bu yol bizim krossçu damarlarımızı kabartmaya yetti. Patika sayılacak 35 kilometrelik bu yolda da kendimizi epey zorladıktan sonra Ayder'e ulaştık.
Uzungöl kadar olmasa da Ayder de eski Ayder değil. Burada da 1 saat kadar vakit geçirdikten sonra dönüş yoluna geçtik. Tekrar gelinmeyecek yerler listesine burası da eklendi..
Ayder'in yolları yeni yapılmış. Pütürlü asfalt ve mükemmel virajlara sahip. Dolayısıyla bizim ve özellikle Ersin'in harika zamanlar geçirmesini sağladı. Yolda gerçekten çok eğlendik. Aydın abi ve ben bile lastiklerin yanaklarını yedik : )
Çamlıhemşin'den tekrar kuzeye, yaylalara doğru yöneldik. Zil Kalesi ziyaretimizin ardından bir buçuk saatlik bir tırmanışın ardından Çat köyüne ulaştık.
Burada iki adet butik konaklama tesisi bulunuyor. Tesis sahibi Ömer'in akrabası olan bir yerde konaklayacaktık. Ama öncesinde güzelliğini hiç kaybetmemiş olan yaylayı ve Çat köyünü gezmeye koyulduk.
Sonrasında ise tesiste kendimizi inanılmaz keyifli yemeklere ve müziklere vurduk : )
Doğu Karadeniz'de geçen iki keyifli günün ardından beşinci günümüzde rotamızı batıya doğru çevirdik. Sahilden doğru dönüş yoluna geçme zamanı gelmişti. Beşinci günde 750 kilometre kadar yol yapıp Sinop'a varmayı hedefliyorduk.
Yayladan sahil yoluna ulaşmamız ve sahil yolunda da aşırı sıcak hava ve molalarımız nedeniyle Sinop'a varmaktan vazgeçerek Samsun'a vardık ve burada konaklamaya karar verdik. Bu yolculuk sırasında son günlerde radarları ile meşhur olan Ordu'dan geçerken önden giden Ersin'i kaybettik. Önden gitmeye devam eden Ersin beşinci günün sonunda Bafra'da akrabalarında konakladı. Biz ise Aydın abi ile birlikte Samsun'da yaptığımız kısa bir turun ardından otelimizde dinlendik.
Karadeniz kıyı şeridi tahminlerimizin aksine aşırı derecede sıcak ve nemliydi. Bu durum yolculuğumuzu biraz zorlaştırıyordu..
Altıncı günün sabahında otelde yaptığımız minik bir kahvaltının ardından Aydın abi ile birlikte hızlıca Bafra'ya ulaştık. Burada Ersin'in bize ısmarladığı aşırı güzel dondurmaların ardından Sinop'a doğru yola koyulduk.
Sıcaklık biraz düşmüş ve yolculuk fazlasıyla keyifli hale gelmişti..
Gerze girişinde benzin almak için durduğumuzda daha önce yolda bizi geçen iki motorcu arkadaş ile sohbet imkanı bulduk. Kendilerinin Sinop'ta yapılan motosiklet festivaline gittiklerini öğrendiğimizde ise konaklama planlarımızı revize ederek festivale katılmaya karar verdik. Sinop Gebze'ye uzak olduğu için Kulübün etkinlik takvimine eklenmemişti ancak festival alanına girişimiz ile birlikte bir anda uzaktan gelen kulüp olmamız nedeniyle olsa gerek, epey ilgi gördük.
Festival alanında kısa bir tur, çadır yeri seçimi ve kurulumunun ardından İnceburun'u turlamaya koyulduk.
Şehirde karnımızı doyurduktan sonra festival alanına döndük. Biraz denize girdikten sonra yağmur bize sürpriz yaptı..
Festivalde bir çok arakadaş ile tanıştık. Bunlardan biri Fahri idi. Fahri Yeşilyurt.. O da benim gibi bankacı. Ankara'dan gelmiş. Çadırlarımızı aynı yere kurduk, o da bizimle birlikte vakit geçirdi, biz festivalden ayrılana kadar bizimle birlikteydi. Biz kendisini çok sevdik.. İnşallah gezlerimizde de görüşeceğiz.
Yağmur ve gürültülü geçen, pek uyuyamadığımız gecenin ardından, yedinci günün sabahında ilk uyanan ben oldum. Sabah saat 7 gibi denize girdim ve çok keyif verdi. Festival alanında arkadaşlarla yaptığımız kahvaltının ardından yola koyulduk. Normalde küçük sahil yolundan acele etmeden 2 günde Gebze'ye ulaşmayı, uygun gördüğümüz yerlerde denize girmeyi planlıyorduk ancak hava durumunun günlerce yağmurlu göstermesi nedeniyle bu plandan vazgeçtik. Keyifli başladığımız dönüş yolculuğunda Tosya'da yediğimiz öğle yemeğinden sonra şiddetli bir yağmur bize eşlik etti.
Sadece benim yağmurluğum yoktu. Bu nedenle ben yol üzerinde bir yerlerde konaklamayı düşündüm..
Ancak bir süre sonra yağmurun etkisini kaybetmesi, ara ara yağarak geçmesi ile birlikte yine keyifli bir şekilde yola devam ettik.
Akşam saat 10 civarlarında ise hepimiz sağ salim, yorgun ve mutlu şekilde evlerimizdeydik..
Okuduğunuz için teşekkürler..
Not: 25 adetten fazla resim koyamadığım için bu kadar ile idare etmek durumunda kaldım :/
Ayrıca sınırda çok fazla vakit kaybedildiği için Batum, Tadilatta olduğu için ise Sümela Manastırı'na gidilmeyerek pas geçildi..
:tr: Kuşlar kısa.. Hayat uçuyor..